Ayşenur Ezgi Eygi’ye itafen yazılmıştır. Aynı tarihte o topraklardaydık. Biz döndük o güzel insan dönemedi…
Yolumuz Mescid-i Aksa’ya Çıksın 1’i okumak için tıklayın…
Devam edecek olursak üstü kapalı 6 mescitten bir diğeri olan Burak Mescidi de Müslümanlar için çok kıymetli. Çünkü Burak Mescidi,İsra ve Miraç yolculuğunun sırlarını barındırıyor. Yolculuğu sırasında Peygamber Efendimiz bineği Burak’ı buraya bağladığı için bu hadiseye hürmeten bir cami yapılıyor. Burak Mescidi’nin duvarına bilindik adıyla ‘Ağlama Duvarı’ deniliyor ve Yahudiler bu duvarın önünde ibadet ediyorlar. Son yıllarda İsrail Polisi, Burak Mescidi’ne çıkan kapıdan fanatik Yahudi yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’ya baskınlar düzenlemelerine eşlik ediyor. Buradan silahlar ve polis korumasında giren yerleşimciler, Baburrahme Mescidi’nin önüne geliyor ve gerginliği tırmandırıyorlar. Bizim ziyaretimiz esnasında da bir grup Yahudi bu yolu izleyerek mescide baskın düzenledi. İnsanlar üzgün, yorgun ve boynu büküktü. İlk baskınlarda kadın/erkek tüm Filistinliler, tepkilerini ortaya koyuyor, ‘Allahu Ekber’ nidaları ile ne pahasına olursa olsun bu girişleri durduruyorlardı. Ancak İsrail polisi bu insanların birçoğunu ya tutuklamış ya da mescide girme yasağı getirerek onları uzaklaştırmış. Zaten Gazze’de yaşanan katliam sonrası, İsrail güçleri zaman zaman, yaşlılar ve kadınlar dışında, neredeyse kimsenin mescide girmesine izin vermiyor.
Kubbetü’s Sahra Mescidi, Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’nın merkezine yakın bir kısmındaki kutsal kayanın üzerine inşa ediliyor. Peygamber Efendimiz Mekke’den Kudüs’e geldiğinde, Mescid’i Aksa’da bu mübarek kayanın üzerine basarak Sidret’i Münteha’ya yükseliyor. Dahası Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ve diğer peygamberler (a.s.) burada iki rekât namaz kılıyorlar. Dolayısıyla 144 dönümlük Mescid-i Aksa’nın içinde bulunan ve kutsal kayanın üzerine inşa edilen Kubbetü’s Sahra Mescidi de diğer mescitler gibi Müslümanların yoğun ilgisine mazhar oluyor.
Kubbetü’s Sahra Mescidi’nin iç kubbesi ile iç ve dış duvarları, hat sanatı, mozaik, bitkisel motifler ve çinilerle süslendiğinden, sanat mimarisi açısından görkemli bir zenginlik sunuyor. Zaten işin ehli sanatçılar en az Müslümanlar kadar bu muhteşem binanın zarar görmemesi için çalışıyor. Bu durum aynı zamanda uluslararası arenada kültürel değerlerin korunması adına kalıcı bir denge oluşturuyor. İlaveten kubbesi Ürdün tarafından altın yaldızlı levhalarla kaplanan caminin Alemi’nin altın kaplamasıysa TİKA tarafından yenilenmek suretiyle yapılıyor. Önemsenen diğer bir husus Mescid-i Aksa’nın kalbi olan Kubbetü’s Sahra Mescidi’nın dış kısmındaki çinilerde, Kur’an-ı Kerim’in kalbi olan Yasin Suresi’nin yazılı olması.
Filistinliler hayatlarının sonuna dek Mescid-i Aksa için çalışıyorlar; sabah kalkıp akşam yatana dek bu uğurda gayret gösteriyorlar. Eğitim ve öğretim işleriyle meşgul olmaları, tarım ve ticaretle uğraşmaları bile bu toprakları korumak için. Kubbetü’s Sahra’da Filistinli bir öğrenci ile tanışıyorum, üniversiteyi yurt dışında okuyormuş. Mezun olunca ne yapacaksın diye soruyorum gayri ihtiyari. Elbette Filistin’e geleceğim diyor. Bu toprakların onun vatanı ve kaderi olduğunu söylüyor. Yolculuğuna Kudüs-ü Şerifte başlayan bu kıymetli insan, sonunda yolculuğunu burada bitireceğini ekliyor. ‘‘Biz burada doğuyor, burada yaşıyoruz. Hiçbir yere gitmeyeceğiz. Gitmek yok’’ diyor. Bu aşk, inanç ve sebat insanı fevkalade etkiliyor.
Gelelim Kıble Mescidi’ne. İçerisinde Hz. Zekeriya (a.s.), Hz. Musa (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.) Peygamberlerin adını taşıyan Mihraplar ile Hz. Ömer’in Mescidi bulunan Kıble Mescidi, Mescid-i Aksa’da yer alan büyük mescitlerden bir diğeridir. Nedense bu mescidin adı anıldığında akla gelen isim Nureddin Mahmud Zengi oluyor. Hayattaki hayali ve hedefi Kudüs’ün fethedilmesi olan bu büyük zat -ki aynı zamanda Selahaddin Eyyubi’nin hocasıdır-, fetihten seneler önce Mescid-i Aksa’ya konulmak üzere sanat eseri bir minber yaptırıyor. Ancak bu orijinal minber 21 Ağustos 1969 sabahı, “Tanrının Kilisesi” tarikatına mensup Avusturalyalı Siyonist bir Hristiyan tarafından çıkartılan yangınla yanıp, yok oluyor.
Günümüzde aynı yerde bir replikası bulunuyor. Türk, Endonezya, Mısır ve Ürdünlü ustalar bu replika minberi, 3000 parça olacak şekilde çivi ve benzeri bir şey kullanmadan, künde-kârî sanatıyla, üç yılda yeniden yapıyor. Anlatılır ki; yangının olduğu gece, işgalci İsrail’in kadın başbakanı Golda Meir şunları söylüyor: “O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannediyordum ki, Müslümanlar dört bir taraftan İsrail’e girecekler. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman anladım ki; biz dilediğimizi yapabiliriz, zira Müslüman ümmeti uyuyan bir ümmettir.”[1]Hz. Ömer’in bizzat gelip teslim aldığı bu kutsal toprakların şu an içinde bulunduğu durum ve Müslümanların bu uyku hali için Hz. Zekeriya’nın duası dökülüyor dilimden gayri ihtiyari; “Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen vârislerin en hayırlısısın.” (Enbiyâ Sûresi, 89) diyordu Zekeriya Peygamber. Rabbim, bizi tek başımıza bırakma; Sen varislerin en hayırlısısın. Birlik ve beraberlik içerisinde tüm sorunların üstesinden gelmeyi nasip et bizlere.
İki kolidor biçiminde olan Kadim Mescidi’ne Kıble Mescidi’nin alt katından giriliyor. Baburrahme ve Mervan Mescidi gibi bu mescit de taban seviyesinin altında bulunuyor. Roma döneminden kalma büyük bir yapının parçası olan bu mescidin koridorları, güneyde ikili (Nebi Kapısı), üçlü ve tekli kapılara açılıyor. Buraya ibadet etmek için girdiğimde Filistinli yaşlı bir beyefendinin koridorun bir köşesinde oturmuş bir yöne dikkatlice baktığını fark ediyorum. Sonra bu kişi bana bakıyor ve eliyle göstererek, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) mübarek yolculuğunda kullandığı koridorun bu olduğunu söylüyor. Zaten bu inanış sebebiyle zamanla Nebi Kapısı deniliyor. Burada çok büyük ve kadim sütunlar var. Yine inanışa göre Süleyman Peygamber (a.s.) bunları cinlere taşıtıyor. Mescid’in sonunda yer alan köşedeyse su sarnıçlarına ulaşan bir kuyu kapağı bulunuyor.
Bu bölüm farklı dönemlerde su sarnıcı veya zeytinyağı deposu olarak kullanılmış. Muhtemelen Peygamberimizin (s.a.v.) “Gidin ve Mescid-i Aksâ’da namaz kılın. Şayet gidemez ve orada namaz kılamazsanız, oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin.” emri üzerine gönderilen zeytinyağları, bir zamanlar burada muhafaza ediliyordu. Burada şunu fark ediyoruz gidebilirsiniz, gitmelisiniz dememiş Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, ‘‘Gidin’’ demiş. Bu çok önemli bir hususiyet.
Ayrıca mescit içerisinde bir kütüphane bulunuyor. ‘Hıttaniye Kütüphanesi/Mescidi Aksa Kütüphanesi’ de denilen bu kütüphanede ciddi bir okur kitlesi var. Bilhassa kadınlar, aktif bir şekilde bu kütüphaneyi kullanıyorlar.
Üstü kapalı büyük mescitlerden bir diğeriyse Mervan Mescidi. İsrail polisi, Mescid-i Aksa’yı zamansal ve mekânsal olarak bölmek istediğinden bir arada bu mescide gözlerini dikiyor. Filistin halkı bunu önlemek için en büyük direnişi, cemaatle buralarda namaz kılarak gösteriyor. Çünkü Mescid-i Aksa’da boş kalan her bir alan ciddi bir tehlikeye davetiye çıkarıyor. Dolayısıyla İngilizlerin harabeye çevirdikleri Mervan Mescidi de 1996 yılında bir oldubittiye getirilerek temizleniyor ve ibadet edilir hale getiriliyor.
Burada bir konuyu dikkatinize getirmek istiyorum. Mescid-i Aksa içerisinde bir bölümde ciddi miktarda biriken bir hafriyat var. Bu hafriyatın boşaltılıp, temizlenip, buranın kullanılabilir ve ibadet edilebilir bir biçime getirilmesi gerekiyor. Ancak İsrail güçleri buna izin vermiyor. Yetkililer bir türlü bu zorluğu aşıp buraları kullanılabilir kılamıyorlar. Aynı şey diğer mescitler için de geçerli. En ufak bir tamirat veya düzenleme neden neden sonra yapılabiliyor.
Kaldığım yere dönecek olursam, Emeviler, Roma döneminden kalma sütunların üzerini örterek bu mescidi oluşturuyor. Haçlılarsa burayı Süleyman’ın Ahırları olarak kabul ediyor ve o doğrultuda kullanıyor bir süre. Keza Meryem Kilisesi olduğuna ve Hz. İsa’nın burada şeytan tarafından imtihan edildiğine de inanılıyor. Müslümanlar da Hz. Meryem’in (k.s.) kucağındaki henüz bebek olan İsa Peygamberin (a.s.), hahamlara konuştuğunu ve peygamberliğini ilan ettiği yer olduğunu söylüyorlar.
Kaynak: [1] T.D.V. İslam Ansiklopedisi, cilt: 33; sayfa: 262; [NUREDDİN ZENGÎ, Mahmud – Bahattin Kök]