Neşe Kazan
Çisentinin sulu sepkene dönmesine ramak kalmış bu kara kış ayında şu ağaca inatla tutunmuş yaprak her önünden geçtiğimde aklıma tek bir öykü getiriyor.
O.Henry….
“Son yaprak” öyküsü…
Muhteşem bir resim.
Ölmek üzere olan bir genç ressam…
Onun yaşama tutunmasını sağlayan ve belki de onun yerine ölen ömrü boyunca en güzel resmi yapmak için çabalamış yaşlı ressam Behrman…
Nihayet ağaçtan düşmeyen o son yaprak…
Umut verici ama hüzünlü bir öyküdür.
Ve o öykünün eşliğinde bir şarkının sözleri düşer gönlüme.
Ömrümün son durağında
Seni buldum yanımda
Aşkımın son baharında
Düşen bir yapraksın dalımda…
Her defasında ağacın altında denizin üzerine doğru uzanmış bir masa ve iki yanında oturmak için sıra bulunan iskelede toplanmış insanların yeme-içme ve eğlenme telaşına rast geldiğimden bu fotoğrafı çekebilmek bana sulu sepken günlerinde nasip oldu.
İskele kimsesiz, sessiz, terk edilmiş bir haldeyken Tanrı misafiri oldum mekana.
Karabataklarla martıların adeta parti düzenlemişcesine suyun dalgasında ahenkle ve asaletle sağa sola yalpalanmaları bile asil ve sessiz bir isyandı her geçen gün biraz daha kirlenen dünyaya…
Doğa okumalarını severim ben kendimce…
Ondan dingindir belki de ruhum…
Bazen aklın en ücra köşesinde gün yüzüne çıkmayı bekleyen bir hazinedir gönlümdeki şehirler, denizler ve kıyılar…
Bazen yaşama dair mesaj olup hayatıma akarlar.
İnsanların önünde durup bakmadıkları ağaca ne manalar yüklemişim ben yine.
Gidip köklerine bakmış, kökünün altında görünen tuğlaya şaşırmışım.
Bazen yüksek sesle “İnanılmaz!” diye haykırmışım.
Ayıp mı etmişim?
Ben doğayı nedense insansız sevmişim.
Yazın kalabalığına inat şimdi kimsecikler yok.
Yaprak düştü düşecek derken ipin ucunda salındığını fark ediyorum.
Ya yaramaz bir uçurtma ya da sahte bir Behrman…
“Artık bu solan bahçede…” diye başlayan şarkılara inat “ben Tanrı misafiriyim şu an.”